19 Aralık 2009 Cumartesi

Urartu mağaraları konulu söyleşi;on beşinci yazı

Değerli İzleyici,

Tarih, tek tek bireylerin istemleri doğrultusunda olsaydı, daha mı iyi olurdu? Yanıt verilemeyecek günümüzde sarsıcı bir sorudur bu.

Nesnel durumlar, yaşayan canlı yerel kaynaklar o bölgede yaşayan insanlarla, (hem bireysel hem de topumsal bellek) karşımıza çıkar.

Onların verdiği anlatılar kralların, feodal oligart derebeylerin, diktatörlerin kısacası kimilerinin hoşuna gitmeyebilir de.

Serberst düşünen bireylerden oluşan kitlesel bellek dağarında bulunanlar, kralların, feodal oligart derebeylerin, diktatörlerin istedikleri tarih değildir. Kuşkusuz, tek tek her bireyin bellek dağarı da yüzde yüz güvenilir bir kaynak değildir. Böyle ise ne yapacağız?

Yine de bu tür, kitleyi ilgilendiren tarih anlatıları tartışmaya açık bir ortamda katılımcı öykülerle ancak belli bir sonuca ulaştırır bizleri.

Arkaik tarih yazarlarını sil baştan ele alabiliriz. Örnekse Amasya doğumlu Roma yurttaşı Strabon(M.Ö 64 – M.S. 24)ne denli güvenilir?

Roma’ya (M.Ö 44) yirmi yaşında öğrenime gider (M.Ö 31) yedi yıl içinde öğrenim görür hem de kendinden önceki coğrafyacılar, gezgin tarih taslakları yazıcılarının öznel notlarıyla 43 ciltlik bir tarih yazar!

Bunun on yedi cildi günümüze ulaşır. Başvuru kaynağı bunlardır. Olgunluk dönemi ürünü olduğu ileri sürülen ‘Historika Hypomnemata’ (Tarihi Hatıralar) adlı yapıt bugüne dek bulunamamıştır.

Amasya doğumlu olduğu söylenen ve fakat Hitit Kapadokyası konusunda hiç bir bilgi bırakmayan Strabon’a bu satırların yazarı dikkatli yaklaşmayı düşünür. İki konu var! Tarih öznel yorumlar mıdır? Strabon’a dikkatli yaklaşmakla konu bırakılır mı? Ne yapacağız?

Yaşayan yerel kitlesel tarihi konuşturacağız. En inanılır kaynak orada.

Bu doğrultuda Ani eski Muhtarı, 1950 doğumlu 1962-65 tarihleri arasında arkeolog Prof Kemal Balkan’ın A.D.T.C. Fakültesi projesi kapsamında yönettiği arkelojik Urartu kazı çalışmalarına 'kalifiye kazıcı' olarak katılan Abdurrahman Aydın ile Urartulardan kalan mağaralar konusunda yaptığım söyleşiyi aşağıda birlikte izleyelim.
Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez
Stockholm, 19 Aralık 2009

SORU; Urartılardan kalmış olan mağaralarda, kimler varmış? Babanız bu konuda da konuştu muydu? Mağaraların açıldığı vadiyi anlattı mı? Orada tarım, bağcılık, bahçecilik yapılmış mı?
YANIT; Evet. O dönemde bir Ermeni ailesi - size izah ettim, Eğri Bucaklı denilen bir mevki var ya!?. Kalenin yanıbaşında bir dere var ya! Size göstermiştim, orda yaşıyormuş. Tavukçuluk yapıyormuş o mağaraların bulunduğu vadide. Mağaraların olduğu vadiyi çok çeşitli meyve ağaçlarıyla süslemiş; narenciyenin dışında hepsi bağ bahçeymiş... Babam bunların hepsini görmüş.

SORU; Hangi meyveler varmış? Üzüm de yetişiyor muymuş?
YANIT; Ceviz, elma, armut, kaysi, kiraz, şeftali hepsi... hepsi yetişiyormuş... hem de o biçim! Üzüm de yetişiyormuş, babam dedi; “ordan bahçenin üzümünü bile yedim! Yedim!” dedi.

SORU; Abdurrahman Bey, şimdi hiçbir şey yok oralarda. Sanki toprak başka toprak... Fakat oraya yakın, bu mağaralarda yakın zamana kadar insanların yaşadığı söyleniyor!

YANIT; Hani bir kaçgöç olmuş ya, bizim köylüler o dereden Kağızman’a kadar gışda gıyamette kaçmışlar. Evlerin pek çoğu yakıldığından, dönen köylülerden yirmi sekiz aile o mağaralarda bin dokuz yüz elli sekiz’e kadar yaşadılar. Evet! 1958 yılında Ankara’dan bir heyet geldi; mağarada yaşıyorlar diye hepsinin ismini-cismini yazdı... Kaç aile yaşıyorsa onlara yeterli para, odun yardımı, muhtarın refakatinde arsa verildi, devlet hepsinin parasını ödedi ve o evleri yaptırdı onları mağaradan çıkardı.

SORU; Bu mağaralar hayvanlar için de kullanıldı mı Abdurrahman Bey? Bana gösterdiğiniz mağaraya kaç koyun girebilir?
YANIT; Çok kullanıldı, aşağı yukarı on sene evveline kadar o mağaralarda koyun, sığır besliyorduk kışın, hem de çok elverişli olur hem su yakın hem de sıcaklık bakımından. Orada öyle üç kuyu-mağara, her biri üç bin koyun alır.

SORU Çökme durumu var mı yok mu?
Yoktur! Zaten onlarda yapı tertibi böyle silindir yapısında. Onun için de bu zamana kadar ayakta kaldılar.