5 Aralık 2012 Çarşamba

Tekin Sönmez Ankara Kitap Fuarı'nda, 1 Aralık ile 9 Aralık tarihleri arasında, her gün saat 14:00 - 19: 00 arasında kitaplarını imzalayacak. 

'Söğütözü Congresium, Fuar Merkezi'ne kent merkezi olan Güven Parkı'ndan kalkan Çukur Ambar minübüsleri ile hemen buraya varabilirler. 

Ankara'yı bilenler bilir. Tekin Sönmez'i değilse bile, onun kitaplarını tanımak isteyenler, kırk yılda bir böyle bir fırsatı değerlendirererk, elli yılda yazılmış tüm kitaplarını bu fuarda tanıyabilirler.

Stant: NİS Media, KLT34, fuardaki plandadır. İşte burada, yeni roman, 'Ankara Düşerken Erzurum ve Bardezbaldooruk Ailesi,' adlı romanı, Ankara'da okurunu bekliyor.

Bu romanda ne var?  

Babil gibi bal kulesi, Kristal buzdan Bardez kalesi, kristal buzdan Bardez kalesi var.

Kristal buzdan Bardez kalesi dedim ya, aslında  Soğanlı Dağları, Kars Platosu, Sarıkamış, ve Erzurum var bu romanda. Hayali bir roman fakat söz ve yazı sanatları açısından gerçek bir edebiyat ürünü olan 'Ankara Düşerken Erzurum ve Bardezbaldooruk Ailesi,' adlo roman, Göktürkler ve Hazar İmparatorluğu'ndan gelerek Ankara'nın kuruluşuna ve düşüşüne katılmış, yüz yıl önceki arıcı büyük bir ailenin tıpkı Ankara gibi yükselişi ve düşüşünün hayali hikayesidir. 

13 Temmuz 2012 Cuma

Nobel Edebiyat Ödülü'nü kaz ötüşleri masalları ile alan Selma Lagerlöf ve Ani'de kaz ötüşlerinden Kaf Masalları'na giriş ve Ani / Ocaklı Muhtarı Aydın ailesi...



Ani'yi, yeni adı ile Ocaklı Köyü'nü size anlatmamı isterseniz, Kaf Masalları'na girmem gerekir.

Değerli İzleyici,

Kaf Masalları'ndan önce ya da yanısıra Kaz Masalları'na girmem gerekir. Selma Lagerlöf, İsveçli Nobel almış yazar, bu kaz masallarıyla kalemini tevatür keskinlemişti ve bu yolda ünlendi.

Ani'yi anlatmak bir de taşların masallarını gerektirir. Yanlış değil, doğru işittiniz! Evet! Taş Masalları! Binbir Kiliseli, Kırk Kapılı Ani diye, ün yapmış bu arkaik üçgen platoda taşların masallarını bilmiyorsanız, bunca zarif yapının yükselip  nasıl ayakta kaldığını da anlayamazsınız.

Örneğin 'bazalt cürüfü'denilen taş, en sert taştır. Kilise temellerini oluşturanlar ve  yukarıya doğru taşıyıcılar bunlardır.  Orta katlarda 'andezit'  denilen taş yer alır.

En üstte kemerlerle desteklenen tüf taşı, bir anlamda 'gök kubbeyi' yansılayan, hatta gökyüzünü taşıyan taştır ve kadınlara tanıştır. Halk arasında ponza ya da topuk taşı diye anılır.

Kilise duvarları yükselirken ses, akustik nasıl elde edilir? Bu, duvarların içlerindeki kırma taşlarla oluşan dolgu sistemi, ayrı bir masal örgüsü ile  İsveççe anlatılır. 


Burada 'Kaz Ötüşlerinden Masallar' girer devreye. Yukarıda adını andığım Selma Lagerlöf, (*) işte bu İsveçli 'Kaz Ötüşlerinden Masallar' ile Nobel Ödülü alır. 

Sevgi, içtenlik...
 Tekin SonMez 14 Temmmuz 2012 Ankara, Kayaş.
Değerli İzleyici,

Ani ve Ocaklı köyü denilince bir de Abdurrahman Aydın (1938) adı öne çıkar.  Şimdi ikinci kez Ocaklı Köyü Muhtarıdır. Fakat onu salt muhtarlık postuna oturmakla yetinen birisi sanmayın.

Sevgili kardeşim Abdurrahman Bey, iyi bir folklor anlatıcısı olarak da oradadır. Bir toplumun antrapolojik kalıtları, budunbilim alanına giren töreler de sözlü anlatılarla Abdurrahman Bey'in sesi ile daha ötelerden günümüze gelir.

İlk eşini yitirdikten sonra, yanda fotoğrafta omuz omuza duran eşi ile ikinci evliliğini yapmış ve her iki evlilikten bir düzine evlat sahibi olmuş ve bugün otuza yakın torunu ile mutlu bir aile büyüğü olarak orada, Ocaklı Köyü, Ani üçgenindedir. 

Çocuklarının ardından büyük kentlere gidip oralarda, kahve köşelerinde tükenmek istemeyen Abdurrahman Bey, Ani için vaz geçilemez bir insan olarak birikimini ortaya koymaktadır.

Bilgisi ve birikimi ile şu anda alternatifi olmayan bir muhtar olarak usla, diplomasi zarafetiyle de Ani denilince ilk akla gelen insandır  Abdurrahman Bey. Fotoğraflarda onunla gurur duyan eşi, aşağıda oğlu, yanda kızları ve torunları.

Sevgi, içtenlik...
Tekin SonMez, 

7 Temmuz 2012, Kars / Ani, Ocaklı Köyü

(*) Selma Lagerlöf (1858-1940) 1909 Nobel Edebiyat Ödülü
(**) Bakınız, http://karstekinsonmez.blogspot.com/ 19 Aralık ve 17 Eylül 2009
(***) Bakınız, 'Hayal Üçgenleri, Tekin Sönmez, 2004 Nis Media, İstanbul


Fotoğraflar: NİS Media 

12 Temmuz 2012 Perşembe

Ani / Ocaklı Muhtarı Sayın Abdurrahman Aydın söyleşisi ve Arkaik evrelerde, Dumanlı Tepe'de sağılan sütün taş oluklarla kent içine aktığı söylenen Ani...

İkinci kez Muhtarlık postuna oturan Sayın Aydın ile Ani / Ocaklı Köyü sorunları özet söyleşi başlamadan önce coğrafi konuma kısaca bakalım. Ani doğası ile üçgenler merkezidir.  

Değerli İzleyici,

Bu iç içe geçmiş üçgenler, açılıp büyüyerek görkemli Kars Platosu üçgenlerini oluşturur. Tarih ve söylence yurdu olan bu topraklar, geçmişin en büyük nüfus hareketlerine de yatak ve yurt olmuştur. 

Dünyanın göbeği tanımı ile Hindu Felsefesi, arkaik hint dilleri ve sanskiritçe merkezi olan BenAras kenti adı ve  Aras Irmağı dilsel kökleriyle kardeştirler. İpek Yolu, doğudan batıya buradan geçer.

Brahma, Visnu, Siva; hindu felsefesi üçlemesinde önemli yeri olan ve Siva'nın öteki sureti ve dansın imparatoru Ardahanisvara ile, Kars Platosu'ndaki Ardahan kenti dilsel kökleriyle kardeştirler.  

Hinduizme göre dört elementi betimleyen sivastika, Ani surları doruğundadır. Burası salt kiliseler kenti olarak düşünülmemeli. Evet fakat burası aynı zamanda kırk kapılı, bin bir kiliseli Ani'dir.

Arkaik evrelerde, Dumanlı Tepe'de sağılan sütün taş oluklarla kent içine aktığı söylenir. Bir yanıyla böyle bir varsıllık içindeki bir ticaret kenti olan Ani'de bugünkü Türkçe'nin anası olan Oğuzca yazıtlar (Ermeni abecesi kullanılarak) katedralin dış yüzeyine nakışlanmıştır. Türkçe, buradan geçerek evrensel bir dil, bir edebiyat dili olmuştur, başka yerden değil. 

Kiliselerin dorukları, Oğuz Boyları'nın, Oğuz Obaları'nın çadır  algısı ile kurulmuş, Anadolu mimarisine bu görsellikler renk katmıştır. Burası tarihin en hoşgürülü felsefeleriyle kurulmuştur. Burası çağ humanizmasına yanıt verecek yerdir.

Nüfus hareketlerinin ortak kullanım alanı olan Ani, işte böyle bir yanıyla ters üçgenleri de vareden bir nirengidir. Gelin şimdi burayı insanlığın kardeşlik kenti olarak algı dağarımıza yazalım. Bu toprağın mayası da budur. Burada olanları koruyalım.

Gelin şimdi Ani / Ocaklı Muhtarı Sayın Abdurrahman Aydın'ın sözlerine birlikte kulak verelim. 

İkinci kez Muhtarlık postuna oturan Abdurrahman Aydın ile yaptığım Ani / Ocaklı Köyü söyleşisine başlamadan önce bir anımsatma: Sayın Aydın’ın 1962-65 tarihleri arasında arkeolog Prof Kemal Balkan’ın A.D.T.C. Fakültesi projesi kapsamında yönettiği arkelojik Urartu kazı çalışmalarına 'kalifiye kazıcı' olarak katıldığını biliyoruz


Sevgi, içtenlik...
Tekin SonMez, 12 Temmuz 2012, Ankara, Kayaş

SORU: Sayın Abdurrahman Aydın, köyünüz için en önemli konu, sorun nedir? 

YANIT: Sayın Tekin Sönmez, Radikal Gazetesi'nde Ani ve susuzluk konusunda bir yazı yayımladınız. Sizi aşağı vadiye götürmüştüm. Afedersiniz, o günlerde merkeple su taşıyorduk evlerimize, mutfaklarımıza. Siz fotoğraf çektiniz ve gazetede yayınlandı. 

SORU:O günler gözümün önüne geliyor da, dere boyu yünler, yataklar, çamaşırlar yıkanıyordu akan su ile. Kendimi Hindistan'da Ganj Irmağı kıyısında, Benaras kentinde sandım bir anda. Bu merkeple su taşıma psikolojik olarak sizi yormadı mı?

YANIT: Yok! Yok, merkeple su taşımaktan yorulmadık biz ve utanmadık da . Fakat sizin bunu yayın yapmanız üzerine yetkili kişiler mahçup oldular. Bu yazıdan hemen bir iki hafta sonra sondajla su çıkarıldı köyün üst tarafından, suya kavuştuk. Bu evin önünde, köyün içinde gördüğün ağaçlar işte o su ile kökleştiler. Sağ olun, fakat...

SORU: Fakat, diyorsun kardeşim Abdurrahman Bey, su yetmedi mi?

YANIT: Su yetmedi Tekin Bey, yeniden bir başka yerden su getirdik, şimdi durum iyi.

SORU: Şimdi bir altyapı konusu varmış, nedir anlatır mısın?

YANIT: Evet, bu çok önemli! Kirli sular evlerden yollara akıyor. Burada turizm sektörü olsun istiyoruz. Turizm sektörünün gelmesi için kirli suların toplanması ve arıtma tesisi olması lazım. Bunu biz köylüler yapamayız. Yetkili mercilere başvurduk.

SORU: Yukarıdan gelirken gördüm yol kenarları batak olmuş, ben bahçe sulayanların israfı olarak algıladım. Şimdi kirli sular yollara mı akıyor?

YANIT: Evet, evet su israfı da var, bunu önleyeceğiz. Fakat gördüğünüz gibi kirli sular Ocaklı Köyünün her yerinde dışarıya veriliyor. Yetkili mercilerin bu durumu kısa zamanda yapmasını bekliyoruz, yoksa salgın hastalıklar ortaya çıkabilir diye korkuyoruz da Tekin Bey. Bu konunun böyle yazılmasını da istiyorum. Şimdi buraya turizm gelecek değil mi?

SORU: Konuyu açtığına göre, soracağım: Ocaklı Köyü sakinleri turizme hazır mı?

YANIT: Evet, ama altyapı olmadan nasıl olacak? Ani de, Efes gibi bir yer. Yetkili mercilerin buraya da Efes gibi, Efes kadar ilgi göstermesini bekliyoruz. İşte o zaman burada turizm de olur, her bir şey de...

SORU: Yetkili merciler diyorsun da, köyün, köylünün yapacağı bir şey yok mu? Çöp toplama, imha etme konusu ne olacak, nasıl olacak?

YANIT: Tekin Bey, çöp toplama bir şey değil, bir traktöre bir römork bağlar toplarız . Fakat imha meselesi bizim boyumuzu aşar, bu konu da yetkili mercilerin işidir.

SORU: Peki Abdurrahman Bey, köyünüzde gece kalmak isteyen turistler oluyor mu? Onları ağırlayacak odalarınız var mı?

YANIT: Tekin Bey, kalmak isteyen turistler var, fakat onlara verecek odamız yok, bütün mesele kirli suların toplanıp köyün içinden çıkarılmasına bağlı. Bu bir tamam olsun gerisi kolay Tekin Bey, gerisi kolay...

7 Temmuz 2012, Kars / Ani, Ocaklı Köyü

Fotoğraflar: NİS Media

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Kars, Ani Efsaneleri; tarih, arkeoloji, doğa, uzak bir komşuluk sınırları ve yakın sınırda boşa akan bir ırmak...


Ani dediğinizde Kars, Kars dediğinizde Ani dilinizin ucuna gelir. 

Bu ikisinden birini ötekinden ayıramazsınız. Neden? Neden mi? 

Bu toprak doğası ile bir bütündür de ondan. Kars’tan bir yola çıkın da görün! Aslında daha batıya gidin.

Sarıkamış, Soğanlı Dağları.. Haziran ya da Temmuz olsun, o günlerde Doğu Ekspresi ile çıkın yola.

Sonsuzluk duyumu gibi içinizi saran yeşil özlemi, Pasinler'i çıkar çıkmaz Soğanlı Dağları ile sizi karşılar. Buralardan başlar, büyük Kars Platosu efsaneleri.

Kars sonrası kırk, elli km. bu yeşil harmonu ile renklenen çiçekler, ruhsal bir doyumla sizi Ani’ye bırakır. Ani'de ne var, ne yok demeyin, bakın...

 Herşey var. Tek eksiklik mi, o da nedir, diye çevreye baktığınızda, kendinizi göreceksiniz. Evet siz de oradasınız işte. Doya doya yaşayın şimdi...

Tarih, arkeoloji, doğa, uzak bir komşuluk sınırları ve yakın sınırda akan bir ırmak. Siz neredesiniz?

Sahi, siz neden oradasınız? Tamam siz de bana sordunuz! Bu satırların yazarı neden burada ve bu kaçıncı burada varoluşu onun? Yanıtla bakalım aslan oğlum, diyen bir de ses var burada. Doğa anne gibi bir anne sesidir bu. Yanıtlıyorum işte. 

Bu kaçıncı gelişim buraya, unuttum. Sanki son yüz yılım hep buralarda geçti. İşte yine buradayım. Nasıl mı oldu buraya gelişim? İlk, Kars Kalesi ile doldum!
 
İkinci gün 'Ani, Ocaklı Köyü,' dedim. Böyle de oldu. Anililerin sabah gelip, akşam döndükleri otobüs düşü göründü belleğimde.

Bir de dostluğu yıllarla eskimeyen bir Abdurrahman Aydın, o ilk yıllarda Ocaklı Muhtarı vardı. Son gördüğümde muhtarlığı başkası almıştı. Bunları kafamdan geçirerek, o, beni oraya, Ani'ye ilk yıllarda taşıyan o irice minibüsün durduğu yeri buldum.  

Gerisi kolay oldu. Kural değişmemişti. Eskisi gibi sabah gelenler akşam dönüyordu. Sürücü olan Bey, Abdurrahman Aydın’ın da Kars’ta olduğunu söyledi. Telefonla aradık ve bulunduğum yere geldi.

Uzun bir hasret giderme töreninden sonra geceyi Ani / Ocaklı’da geçirmeye karar verdik. Çünkü on yıl önceki yasakların kalktığını, askerin Ani’yi bıraktığını öğrendim. Buna, içtenlikle 'sağlık ve esenlikle ben Ani'ye giderim,' dedim. 

Dedim, dedim ya, bu kez taksiler arası, ‘sen götüremezsin ben götüreceğim’ savaşı başladı ki bu sahneleri ayrı bir anlatıda sunmak isterim. Belki de hırçınlaşan hırslı insanların, biraz da turizm gelince 'ne oldum delisi' olan insanların öyküsü olur bu.

Sonunda Ani’ye vardık ve geceyi orada geçirdik. Hiç de ürkütücü bir şey olmadı geceyi orada geçirdik diye. 
Ne geceyarısı baskını oldu, ne askerler süngüyle  Muhtarın ev çevresini sardılar, bu satırların yazarını on yıl önceki gibi alıp ve ne de silahlı askerlerin ortasında bir cemseyle gece karanlığına daldılar...

Kurşuna dizilmeye götürülen Federico Garcia Lorca'nın dizelerindeki gibi: 'Nereye gideriz böyle nereye,' diye o gün, askerlere soramadım bile... 

Güçlü olanlar, iktidar sahipleri; ruhsatlı ya ruhsatsız silahlılar! Bu satırların yazarından sizlere bir öğüt var: Siz, siz olun ozanlara ve yazarlara ve bilim insanlarına silah doğrultmayın! Onları Lorca gibi kurşuna dizseniz bile, unutmayın, siz gidersiniz, onlar kalır. 

Şöyle bir durum vardı. Ocaklı’da gece kalmak, o günlerde yasaktı. Kars imzalı üç ayrı resmi kurumdan Ani gezisi izin belgesi isteniyordu. İşte böyle.

On yıl önce neydi o öyle, o cesur askerleri ve o kudretli sivil erkanı tir tir titreten o korku, doğrusu bugün de bunu anlamış değilim.


Her neyse, ikinci kez Muhtarlık postuna oturan Abdurrahman Bey (Aydın) ile hasret giderdikten sonra Ani / Ocaklı'nın sorunları konusunda bir söyleşi yaptık. Bunu yarın yayınlayacağım.

Bundan önce iki ayrı konuda, birisi Ani arkoloji kazıları tanıklığı olarak, ötekisi ise kırsal alanda kız alma / verme, gelin götürme töre'si konulu iki söyleşiyi 2003'de yine Sayın Aydın ile yapmış ve 'Hayal Üçgenleri' adı altındaki kitapta yayınlamıştım. (*) Daha sonra bu blogda bu söyleşileri yeniden 2009'da bir kez daha yayınladım.


Şöyle ki 'kız alma / verme, gelin götürme töresi'ni değme folklör uzmanından iyi gören ve bellek dağarında onca yıl koruyarak  bu satırların yazarına sır gibi veren, yirminin üstünde torun sahibi Sayın Aydın'ı, üçüncü yazıda sunacağım sizlere.


Sevgi İçtenlik...
Tekin SonMez, 

7 Temmuz 2012, Kars / Ani, Ocaklı Köyü

Fotoğraflar: NİS Media

(*) Hayal Üçgenleri, Tekin SonMez, NİS Media Yayınları, 2003 İstanbul.

19 Nisan 2012 Perşembe

İzmir Kitap Fuarı ve ben ve bir de sağnak yağmur ve salkım saçak öyküler.. Keramettin Abi, Melike Yenge, mantı katmer ve Bardız'da çocukluk anıları...

Kars Platosu, Sarıkamış gibi blogları izleyenler anımsayacaktır. Keramettin Şenocak ‘Soyaile büyüklerinden’ şöyle ki ailenin karakutusu hem de. Kışları İzmir’de yaşadığını biliyoruz.

Yazları Kayseri çevresinde yaşadı yıllar yılı. Fettah Şenocak ailesinin dokuz çocuğundan dördüncüsü ve yaşayan en büyük kardeş. Eğitimci olmakla birlikte arıcılığı da yaşamının nirengi noktası yapmış olan Keramettin Abi, ailesi konusunda yazdıklarıyla birlikte arıcılık konularında kitapları ile de tanınıyor.

Burada önemli bir ayraş var! Bu Satırların yazarının annesi, Keramettin Şenocak’ın öz halasıdır. Böyle de yakın bir bağ var ortada.

Değerli İzleyici,

Dün işte İzmir! İzmir Kitap Fuarı ve ben. Kazananlarla yitirenlerin kabus yaşadıkları kent, diye İzmir’den seslendim. Bakın başka başka öyküler de ortaya çıktı.

1936'de çekilmiş bir fotoğraf ikinci sırada. Solda, ayakta duran çocuk Keramettin Şenocak'tır. Anne ortada ve dört erkek kardeş, ikisi oturuyor ve ikisi ayaktadır. Bu dört erkek kardeşten ayakta olanlar bugün aramızdalar.İzmir Kitap Fuarı için iki etkinlik ve tanıtım standı nedeniyle geçen hafta buraya geldim. Gelmeden önce de Keramettin Abi ile görüşmek istiyordum. Kendisi ile en son 2008’de bir söyleşi yapmış ve bazı bölümlerini yayınlamıştım.

O süre içinde Kemal Abi ile yaptığım söyleşiyi de yayınladım. Fakat ne oldu! Araya dağlar girdi!

Türkçe’de bir söz var, ‘kaçanı kovalamak’. Çeşitli konular ve çeşitli yer ve yurt değişiklikleri, bu satırların yazarının özel yaşamındaki gel git dalgaları nedeniyle, Gürbüz ve Vildan kardeşlerin söyleşilerini yayınlayamadım. Bu yaz belki Ankara yaşamı olacak ve bu konuyu işleyeceğim.
Değerli İzleyici,

İzmir’de ne oldu? Dün akşam Fuar kapandıktan sonra, saat 21: 00 sularında sağnak yağmur altında, bir saat süren bir yolculuktan sonra, Keramettin Abi’yi evinde görmeye gittim. Mantı yapmıştı eşi Melike Yenge ve söz sözü açtı, geriye dönme saati geldi ve oradan ayrıldım. Otele dönünce telefonumu orada unuttuğum ortaya çıktı.

Bu kez otelin telefonu ile bugün için sabah 09:00 da orada olacağımı söyledim. Telefonu alacak ve Fuar’ın açılma saatinden önce geriye dönecektim. Bakın olaylar bir zincirin halkaları gibi nasıl çeker biri ötekini. Karşıyaka'da oturan bu insanları bir kez daha baskın yapan devriyeler gibi bunalttığımı düşündüğüm sırada tam tersi oldu. Usumda yoktu, gittim, Melike Yenge katmer yapmış!

Eşine ilk sözleri; Bak saat dokuz dedi, dokuzda burada.

On dakika erken olacaktım fakat çaylak bir taksi sürücüsü burayı bulmak için uğraştı durdu, dedim. İkinci tümcesi: ‘Katmer yaptım, kaç yıldır yemediğini düşündüm de,’ dedi.

Doğruydu kaç yıldır yememiştim. Oturduk. Keramettin Abi, ‘işte senin rızkın varmış, hiç kimse engel olamaz buna ve bir bahene ile onu alırsın,’ dedi. Duygulu bir ortamda üçümüz kahvaltı yaptık. Keramettin Abi’in ürettiği bal, Melike Yengenin açtığı katmer, bir de yeşil çay.. o duygulu kesite kanıt olacak nitelikte fotoğraflar burada.

Fakat bakın bir eksiklik daha var! Telaştan ve zihinsel yüklenmeden, benim içinde olduğum bir fotoğraf çekmeyi son anda yine atladım. Giderken bunu kafamda kurguladığım halde bu eksiklik de oldu. Geriye ne kaldı? Bunlardan bazılarını da yarın sunacağım.

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, 19 Nisan 2012, İzmir.