11 Ocak 2010 Pazartesi

Sarıkamış'tan Batı'ya göç, dün; bir aile ve nüfus hareketleri ile bugün; On yedinci yazı

Kars Platosu'ndan Batı'ya nüfus hareketleri.. bir ailenin üçüncü ve dördüncü kuşak bireyleriyle yaşadıkları törensel, özgün bir buluşmada bir arada olacağız.

Doğu Ekspresi ile Kars'tan geri dönüyor ve Ankara’ya varıyoruz.

Günübirlik yaşayışla birlikte, törensel anlar ve günler de var insan yaşamında. Bu satırların yazarına göre, ‘nüfus hareketleri ile yer değiştiren insan için onunla koşan ve onu algılayan zihinsel bir bellek’ işlevini üstlenir, yazma eylemi. Yazma eylemi dirimsel bir törendir benim için evet. İkili bir tören.. İlkin, yazmanın kendisi törendir.Değerli İzleyici,

Evet, tüm sanatlarda olduğu gibi yazma eylemi yazar için bir törendir. Yazmayan kişilerce anlaşılması zor bir törendir bu. İkincisi şöyle ki yazınsal metnin kitlesel bellek dağarına yapacağı göndermeler de bu anlamda törensel olur. Böyle bir törensel gün içinde Ankara’da olduk.

Edebiyatçı olarak birebir insan insana ilişkilerde çekirdek ailem ve evliliklerim de dahil; odak noktası zarafet, nezaket, kısacası saygılı yaklaşım tüm yaşam boyu beni ilgilendirmiş, cazibesiyle her zaman beni çekmiştir.
Bir aile kalıtı olarak bu incelikli saygı ögeleri ve modern zarafet, Sarıkamış 1936 blog fotoğrafı ile bir yaşam gustosu olarak açık seçik gün yüzüne çıkıyor.

Yüzü ileriye dönük bu yaşam gustosunu geleneksel bağlarıyla üçüncü, dördüncü kuşakta ve bu törensel ortamda gördüm.

‘Soyaile’ logosu altında ayda bir kez bir araya gelinen ve söyleşilerle yüklü uzun bir kahvaltı ile öğlen saatlerini bulan bu tür bir törensel gündü. Heyecanla bir araya geldik o gün Ankara'da.

Bundan önce, yıllar sonraki ilk buluşma var. ‘Soyaile’ yönetim kurulu başkanı, Raci Bey apansız telefonla aramış ve İstanbul Pera’daki evimizde zarif eşi ile birlikte bizi ziyaret etmişlerdi.

‘Soyaile’ konusu bir romancı olarak benim gündemime böyle geldi.
Bugün de yarın da böyledir; yazınsal metinleri uğraşı alanı seçmeyenlerin ayırdına varamayacakları bir nokta var. Ben ‘Soyaile’ konusuna, herşeyden önce bir edebiyat adamı olarak baktım. Burada ikili bir durum var. Çift santraforlu bir takım düşünelim. İşte böyle.

Bu projede ‘Soyaile’ beni de bir ucundan içine alıyordu ve bu da ilk neden kadar önemliydi benim için. İki neden de eşit oranlıydı.

İlk kez Raci Bey ve eşi Vildan Hanım’ın Pera’daki evimize yaptıkları nezaket ziyareti sırasında, böyle mükemmel ve düzgün bir omurga üzerinde yükselen Soyaile projesi konusunda açıklık ve içten bir algı imgesi oluştu benim açımdan. Bu tür izlenimler edindim.

Onları yakından tanıdıkça iyice heyecanlandık ve derken yolumuz Ankara’dan geçti. 2009’un sonunda bu törenlerden birisine konuk edildik.

Oradan güzel ve doyurucu anılarla ayrıldığımız günde bile ‘Sarıkamış 1936’ konusunu bir blog olarak kafamda canlandırmamıştım. Konuyu zamana bıraktım.

Fakat söz konusu fotoğraf, ilkin her an gerçekleşemeyen yaşamsal bir gerçeği de törensel düzlemde belgeleyen bir fotoğraf olduğu için beni kendisine çekiyordu. Dahası, beride değindiğim ‘nüfus hareketleri ile yer değiştiren insan için onunla koşan ve onu algılayan zihinsel bir bellek’ olan beni, evet bu satırların yazarını derinden ilgilendiriyordu.

'Sarıkamış 1936'da yüzü batıya, ileriye dönük modern geleneği nüfus hareketleri ile de unutmayıp, yaşatan bir ailenin törensel anılarıyla döndük. Belge fotoğraf aşağıda; Duran 1936 dün, akmakta olan 2010, bugün.

İlgi duyanlara blog adresi http://sarikamistekinsonmez.blogspot.com

Raci Bey'le söyleşi yayımlanacak. Bazı görsellikleri eşim Feryal Hanım'ın değerli katkılarıyla burada sunuyorum.
Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez
Stockholm, 11 Ocak 2010

1 Ocak 2010 Cuma

Kars'da müjde yastığı töresi; On altıncı yazı

Değerli İzleyici,

Doğu Ekspresi ile Kars'a gidiyoruz yine. Kars yörelerinde al duvak, gelin götürme, pürçek kesme törenleri ile ilişkin Ani eski Muhtarı Abdurrahman Aydın ile bir söyleşi yayınlamıştım. Bu konu sürüyor.

Bir simgeler dünyası ile karşılaşıyoruz. Şöyle ki bekar kızlarda pürçek kesme olmadığını öğreniyoruz. Pürçek evlilik simgesi olarak karşımıza çıkıyor. Pürçek kesme kadar ilginç olan başka bir töre var. Özünde at yarışı olan 'müjde yastığı' konusunu şimdi aşağıda birlikte izliyoruz.
Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez
Stockholm, 1 Ocak 2010


SORU; Abdurrahman Bey, anladık gelin saçlarını, daha özü saçlı olduğunu gösterecek! Pürçek kesme ne zaman olurdu?
YANIT; Düğünden iki gün sonra saçı yazmadan çıkarır keserdiler, temsili bir şey pürçekler çıkardı.

SORU; Bir anlamda kellik yok anlamı! Peki kızlarda pürçek yok mu?
YANIT; Yok! Kızlarda yok! Gelin olana kadar yok! O pürçek, yeni gelin olduğuna dair; evlendiğine dair temsili bir şey.

SORU; Abdurrahman Bey, düğün Perşembe başladı ya Cuma başladı, Pazar günü gelin oğlan evine gitti. Başka ne tür töreler vardı?
YANIT; Güreş varıdı! İşte gelini; o götürme, gız evinden oğlan evine götürme günü gelinin önünü garanti keseridiler güreşçiler.

SORU; Peki! Cırıt atma! Davul zurna at oynatma, yarış yok mu?
YANIT; Varmış, cırıt da varımış. Hem de at beslerlermiş; herkes kendi evinde bir cırıt atı.. meşhurmuş bizim köyde cırıt. At yarışları yaparlarmış! Diyelim ki bugün Kars’dan Ocaklı’ya ki onlara rasladım,'müjde yastığı! O bizde yenge usülü vardır. Bir oğlan yengesi, bir de kız yengesi.. Yastığı kız yengesi oğlanın evine getirirken, o hazırlar. Atlılar, yani 'at devri'ni anlatıyorum, gene halen var.

SORU; At döneminde yastığı at ile kapıp kaçırıyorlar mı?
YANIT; Diyelim, taksiynen gelir alır o yastığı, getirir oğlanın evine, gelin getirilene kadar bahşişini yengeden alır. At dönemi de böyle.

SORU; Şu işi başından anlatalım. Kuralı nedir? Kaç atlı ile olur?
YANIT; Atına güvenen çıkar, ilerden gider.. Üç yüz atlıya rastladım Hocam! Üç yüz atlıya! Ahan bu Kars’ın aşağı Yalın Kaya’dan bizim köye yastığı alan müjde getirirdi bahşişi alırdı.. bu usüller varıdı...

SORU; Yastığı geline vurma, gibi bir töre de var mıydı?
YANIT; Yok! Yastığı gelinin yengesinden alırdılar; yengeye bir bahşiş verir öyle alırdılar. Atı da meşhur ise.. o kırk elli atlı içerisinden oğlan evine gelene kadar başı o çekip getirirse, bahşişi o alacak! Bahşiş de pek önemli değil! Bir ata sözü var; Bir atın ayvazı bir elmadır, diye. Gelsin de, yeter ki bir elma olsun; yeter ki benim atım gelsin.

Kars, Temmuz 2003