27 Aralık 2010 Pazartesi

Kars Platosu, Coruh Kanyonları, antropoloji yerel tarih, töre, gelenek, anı, mektup, bir portre; Soyaile Onur Büyüğü Sayın Belkıs (Şenocak) Göktaş...

İlkin bir fotoğraf. Dolu dolu gülümseyen bir anne var köşede. Bu fotoğrafa bakarak bu anneyi ne ölçüde tanıyabiliriz? Poz verme vakti bulamadan objektife yakalanmış izlenimi veriyor anne. Fazladan yorum istemez oradan bakan gülüşü ile mutlu görünüyor. Her anne gibi diyebilirsiniz. Bu fotoğraf ve bu tanıtım yeter mi? Yetmez! Farklı bir açı; 'Sarıkamış1936' adlı blogda logo olan bir fotoğraf var.
Tarihsel perspektif içinde bu fotoğrafı önemli buluyoruz.

Dört erkek kardeşin en büyükleri, o fotoğrafta bulunmayan 1922 doğumlu olan abla nerede? Nerede olacak! İşte bugün, doğumundan yaklaşık doksan yıl sonra burada karşımızda duruyor. Tarihsel perspektif içinde bu anne önemli. Ailenin ilk çocuğu. Söz konusu fotoğrafta o gün bulunmayışı bir talihsizlik sayılmalı. Ne yapabiliriz?

Üst solda 'Sarıkamış1936' adlı fotoğrafta bulunsa, onu o gün on dört yaşındaki haliyle görecektik. Ellili yılların sonlarına göre, bu fotoğrafta üç çocuklu bir anne olarak onu, otuz beş yaş üstünde tahmin edebiliriz.

Değerli İzleyici,

Kars Platosu kültür bağlantılarıyla nüfus hareketleri.. toplumsal algı ve Batı’ya göç sürecinde bir toplumun olmazsa olmazları.. töreler ve kuşaklar arası toplumsal değerlerle oluşan moral bağlar.. ve günübirlik refleksle bunların mektuplara yansıması, etik ölçekler...

Elimizde iki mektup var. Mektuplar bir anneden, (fotoğrafın sol köşesinde dört-beş yaşlarında olan) oğul’a 1987’de yazılmış. Heyecan verici değil mi? Tüm zamanlarda insanlık için çok boyutlu ve duygulandırıcı bir konu.

Etik, estetik ve moral değerler; yaşam ölçekleri. Bunlar her aile için tıpkısı uymasa, tıpkısı söz konusu olmasa bile, genel açıdan toplumsal refleksleri açıklamaktadır.Anne-oğul.. bu konuda D.H. Lawrence, 1913'de yazdığı ‘Sons and Lovers’ ile ün yaptı.(*) Bugün yine her kitapçıda yer açar kendisine ve hemen her evde vardır.

Soyaile onur büyüklerinden bir portre; Belkıs (Şenocak) Göktaş’ın kalemiyle yazılmış tümceler... Bu insanı biraz yakından tanımak için elimizde iki tane mektup var.

Elyazısındaki titreşimlere bakın! Sayfanın işlenişi de dikkat istiyor.

Yirmi beş, otuz yıl var fotoğraf ve mektuplar arasında. Her ne olursa olsun, ‘Sevgili yavrucuğum,’ ünlemiyle bir annenin oğluna yazdığı mektuplar kısacası.

‘Sevgili yavrucuğum; saat dörde geliyor. Baban geldi yemeğini yedi gitti, ablan hala gelmedi ben de işleri bitirip yarı kalan mektubuma devam ediyorum fakat öylesine başım ağrıyor ki yatamadım ağrısından, dedim bari mektubu tamamlayayım.'

İşlek bir dil var mektuplarda. ‘Kusura bakma nokta virgüle bakmadan yazıyorum bir mani çıkar da kalır diye. Bu anda saat 12:29 geçiyor baban 10 kilo şeker almış geldi zam gelecekmiş,’ gibi, günceli de izleyen doğaçlama sözcükler...

Yüreği pır pır.. ‘Güzel kızların sakın iltifatlarına aldanma yavrum. Hemen Vildan’ı düşün (Seni deli gibi seven) ona göre hareket et olmaz mı yavrum,’ diye gurbete, yabancı bir ülkeye giden oğula yazılan mektuplar, hem karşı toplumdaki ayrıklığı hem de kendi toplumundaki ‘modern muhafazakar’ içselliği yansıtacak güçtedir.

‘..çok dikkat et domuz eti yedirirler onlara normal gelir. Sen demedin mi ben domuz eti yemem diye. /../Kilo mu aldın zayıfladın mı? Sakın kilo alma dikkat et. Elbiselerini giyemezsin. Nikahta güzel olmaz.’ ve ‘Lokman hekimin oğluna bir nasihatini yazmadan geçemeyeceğim. Canım yavrum; eline, beline, diline sahip ol.’(6.10.1987, Ankara)

Yukarıda ne dedim! Etik, estetik, moral değerler; yaşam ölçekleri. Toplumsal algı ve Batı’ya göç sürecinde bir toplumun olmazsa olmazları.. töreler ve kuşaklar arası toplumsal değerlerle oluşan moral bağlar ve günübirlik refleksle bunların mektuplara yansıması, şöyle ki, bunlar 'Sarıkamış1936' logosu altında yaklaştığım aile konusuna belgeci bir pencere açıyor, rasyonel bir zemin oluşturuyor.

Sürecek... (Sayın Raci Göktaş ile annesi hakkında söyleşi)

Sevgi, içtenlik...
Tekin SonMez, Stockholm

(*) ‘Sons and Lovers’Anneler ve oğullar arasındaki gizemli bağı açıklayacak belki de insana en yakın romandır.

Bir yazar, okuamadan nasıl yazar olur? İşte bu tür veriler hem yılları, hem de o yazarı arkaplanda ayakta tutar.

1959 son günler, bu romanı bu satırların yazarı Sarıkamış’ta almış, ilk sayfaya ‘Sarıkamış, 31.12.1959 tarini yazıp imzalamış ve okuduğunu belli eden tarihi de son sayfasına 15.1.1960 yazarak imzasını kondurmuş.

İşte bir belge! Vasıf Ülkü Neşriyatı, Vahdet Gültekin yönetimi ile bu kitap Güven Yayınevi şahaser romanlar dizisinde aynı yıl basılmış ve Sarıkamış’a gelmiş. İlk elime geçen kitap bu değil. Hugo'nun 'Hakikat' adlı romanını (Erzurum 1953-54) okumadan önce Sarıkamış'ta başlayan(1949)bir süreç.

İlginç olan şudur; bu roman burada, Stockholm onun yuvasıdır; 1983’te gelirken yanıma aldığım ve bu nedenle de Köyceğiz’de yaptığım bağevinde yanan on bin kadar kitaptan kurtulan birkaç düzine kitaptan birisidir. TS.