29 Temmuz 2009 Çarşamba

Kars Platosu Saklı Tarihi; Dördüncü yazı

Değerli İzleyici,
‘Tarihin gerçekte nasıl olduğu,’ diye yola çıkan pekçok kişinin, şöyle ki ‘nasıl olduğu’ konusunu; kendisince nasıl olduğu varsayımına ulaştırdığı görüşü ileri sürülür çoğu kez.

Böyle diye tarih konularına sırt mı döneceğiz Değerli İzleyici!

Yazılı metinleri erken tarihlerde yansıtan öteki toplumlara oranla, yazılı metinlerle, hani biraz ‘küsmüş’ gibi daha gecikmeli içli dışlı olmaya başlayan bizler, tarih ve tarih yazıcıları hakkında böyle yargılar oldu diye, evrensel dillerden birisi olan Türkçe ile ve çağdaş Türkçe kavrayış duyumuyla kalemlerimizi oynatamayacak mıyız?

Tarih felsefesini ideolojik sapmalar için kullananlara karşı sesiz kalıp,okuma yazma bilmez romatik Deli Dumrul rolü mü oynayacağız!

C.W.Ceram şöyle yazar: ‘Herodot’u ele alalım; ona tarihin babası deniliyordu, aslında yalan babası dememiz gerekir. Thukydides, Tacitus de öyle... Daha sonraki tarih yazmışlardan Herder, Carlyle, Nietzsche’den Spengler ve Toynbee’ye kadar nice gözüpek kalemden hiç söz etmemek daha iyi!..’ *
Bizim de en azından bir süre Ceram’ın sıraladığı ‘gözüpek kalemler’ gibi, bizlere uzak tutulan konulara yaklaşma haklarımız olmayacak mı?

Bununla birlikte ölçüyü elden kaçırmamak, yansızlık ilkesine eskilere oranla tutarlı bakmak, belki bu tutum bizlere güvenilir bir soluk alma olanağı sağlayacaktır.

Özenli tutum, ‘yalan babası’ diye adlandırılmaktan yeğdir ve iyidir!

‘İbni Haldun, toplumbilim’e tarih felsefesi ile varırken,’ tarihçilerin yanılma nedenlerini de sıralamış. Bununla birlikte her sözünün sonuna ‘doğrusunu tanrı bilir’**diyecektir.

Tarihle ilgili konulara değinmek yine de kimi insanları, çevreleri rahatsız eder. Tarih felsefesini ve bununla bileşik kap gibi algılanan din tarihi ve felsefeyi kendileri için özgür bir yorum alanı olarak görenler vardır.

Onları anımsadığımızda, tek sözcük bile yazamayız. Böyle durumlarda, yıllardır bekleyen pekçok konunun unutulup gitmesine ve belgelerin yok olmasına göz yumacak ve; bunlardan ötürü de tarih felsefesini, ‘kendileri için yorum’ özgürlüğü gibi algılayanlara meydanı boş bırakmış olmayacak mıyız?

Bununla birlikte tarih konularını öznel/göreceli yorumlardan çok belgesel varlıklarla ele almanın ve yaşanmakta olanları düzenekli dizgeler ve ‘anlık tutanaklar’la gözler önüne sermenin bilimsel buluşlarla kolaylaştığını görüyor ve işte buradan yola çıkıyoruz.

Tekin SonMez

*Tanrıların Vatanı Anadolu, s:91-92
**Aktaran Düşünce Tarihi, Hançerlioğlu, s:167